Bir hafta sonu tatil sabahından herkese selamlar.
Evet bugün Sudan’da Cuma günü ülkemizde olduğu gibi ama burada hafta sonları cuma ve cumartesi günleri sayılıyor. Pazar günleri ise haftanın başı ve mesai başlangıcı. Çoğunluğu Müslüman olan bu ülkede gördüğüm kadarıyla eskiden şeriat hükümleri daha baskın olduğu için mesai kavramı da buna göre şekillenmiş. Ancak yakın dönemde yapılan devrim neticesinde daha demokratik ve laikliği ön planda tutan bir hükümet yapısı yönetimi ele almış. Zaten toplum yapısına baktığınızda kadın, erkek ilişkilerinde rahat hareketlerin ve konuşmaların olması toplumsal iletişimdeki cinsiyetçi yapının bizim ülkemiz kadar sıkı olmadığını gösteriyor. Mesela akşam olunca plastik sandalye ve motorlu pikaplarla kalabalık yerlere hemencecik mobil kahvehaneler kuruluyor ve bu işletmeleri kadınlar işletiyor. Çoğu meslek grubunda kadın elinin değmediği iş yok gibi.

Sudan Afrika kıtasının coğrafi yüz ölçüm olarak 3. en büyük ülkesi. Doğu kıyısı Kızıldenizden başlayıp batıda Çad’a kadar uzanıyor. Kuzey komşusu olan Mısır yakınlarında ayrıca dünyanın bilinen en eski piramitleri mevcut (M.Ö:1000 civarı). Ülke yüzölçümü bizim ülkemizin iki katı iken nüfus 42 milyon civarı olunca geniş bir alana yayılan şehirlere ulaşım için uzun seyahat süreleri gerekiyor. Ülkede eyalet sistemi olup bizim bulunduğumuz bölge Güney Darfur sınırları içerisinde kalıyor. Bu eyalet 2000 yıllar ve sonrasında olan iç karışıklık, savaş ve istikrarsızlığın izlerini hala üzerinden silebilmiş değil. Bölgede yoksulluk, çadır kentler ve mülteciler kol geziyor. Güney Darfur bölgesinin en büyük şehri olan Nyala , başkent Hartum’dan sonraki ikinci büyük şehir olmasına rağmen şehrin alt ve üstyapı sorunu çok belirgin. Ülkede kanalizasyon, su şebeke hattı yok. Elektrik mevcut ama çoğunlukla kesilebiliyor. Hal böyle olunca şehirde yokluk, yoksulluk ve kirli bir şehir hava çok daha rahat gözlenebiliyor. Bu şehirde yaşayan insanlar için yokluğun ne demek olduğunu, daha doğrusu yok kavramının ne kadar derin, acımasız ve çözülmesi olanaksız bir problem olduğunu ve bu durumun çoğu zaman sizi hüzünlendiren sahnelerle üzebildiğini her an yaşayabiliyorsunuz. Burada bizim bakış açımızdan bu kadar fazla görülen olumsuzluklara rağmen her siyahi bir yüz içerisinde parlayan ve sizi sevgi ile karşılayan 32 diş görmek hayatta ne kadar küçük şeylerle mutlu olunabildiğini kanıtlıyor aslında.
Nyala’da görev yaptığım hastaneden bahsedecek olursam bu hastane Türkiye’nin insani yardım amacıyla kurmuş olduğu ve bölgenin neredeyse referans kabul edilen hastanesi diyebilirim. Amaç çoğunlukla yardıma muhtaç mülteci ve çadır kamplarda kalan insanlara bakmak olduğu için bu kişilere ücretsiz hizmet veriliyor. Geriye kalan halk ise çok cüzi bir ücret ile muayene olabiliyor. Burada özel bir hastane muayenesi 2000 cunaih (cini olarak söylemekteyiz) iken hastanede bu ücret sadece 250 cunaih. Sudan sterlini ( Bu ülkede sterlinin girdiği eski İngiliz sömürgesi ülkelerden). ülkede yüksek enflasyon sebebiyle çok değersiz. Öyle ki 100 dolar bozdurduğunuzda size 2 ay rahatlıkla yetecek 40 bin cunaih para alıyorsunuz. Hal böyle olunca insanların buradaki hastanemize bakış şekli çok olumlu ve şehirleri için bir fırsat olarak görüyorlar. Hastane de muayene olabilmek hastalar için büyük bir lütuf ve bunun için saatlerce muayene sürelerinin gelmesini yerlerde oturarak veya ayakta bekleyebiliyorlar.

Genel olarak hastanenin önemli yerlerinde ( idari kadro, doktor ve her birim başında 1-2 kişi olmak kaydıyla) Türk personel çalışıyor. Diğer yardımcı personellerin neredeyse tamamı Sudanlı insanlardan oluşuyor. Bu insanlar gerek iletişim gerekse gelen insanlara yardımcı olmak konusunda neredeyse bizim elimiz, ayağımız diyebilirim.


Hastane ufak bir sağlık kampüsü gibi olup burada kalanlar için çoğu sosyal yönleri düşünülerek yapılmış bir kompleks (dinlenme odaları, misafirhane, tv odası, mutfak, oyun odası ve spor salonu gibi). Her şey asgari bir şekilde sağlanmış diyebilirim burada. Ama insan bulunduğu şehrin imkanlarının göz önünde bulundurunca beş yıldızlı otelde kalıyormuş gibi hissediyor doğrusu. Özellikle yemeklerimizin yapımında görevli baş aşçımız Ramazan sayesinde herkesin yüzü ve karnı üç öğün gülüyor. Oda arkadaşım gerek Uzm. Dr. Ömer abim olsun gerekse diğer personel ve Dr arkadaşlar olsun herkes çok uyumlu ve anlayışlı. Çalışma ortamı olarak herkes elimde ne gelirse yapmalıyım anlayışıyla çalışıyor. Çünkü burada bu insanların neredeyse ikinci bir alternatifi yok ve sizler vicdanınız ile baş başa kalıp en iyiyi yapmaya çalışıyorsunuz. Çünkü sizi burada Demoklesin kılıcı gibi kesmeye hazır bir sistem yerine, hasta ve hekim arasındaki güvene dayalı olan çalışma sistemi var. Bu yüzden olsa gerek herkes ben bu hastaya nasıl yararlı olabilirim diye düşünüyor. Başkent Hartum’da çok daha büyük merkezler mevcut olmasına rağmen uzaklık 1200 km ve karayolu ile ulaşım 2 gün sürüyor. Uçak ile seyahat ise buradaki çoğu insan için peri masalı tadında bir düşünce.


Hastaneye başvuran hastaların hastalıklarına baktığınızda çok ciddi ve neredeyse çoğu tedavisiz kalmış, komplike olmuş ve sorunu ya mümkün olmayan yada mümkün olsa bile burada imkanın el vermediği hastalıklar şeklinde. Mesela vurulan bir hasta on gün sonra veya bıçaklanan bir hasta bir ay sonra polikliniğe başvurabiliyor. Kalça kırığı olan veya ölümcül dahili problemi olan hastalar iş son haddine gelene kadar bekleyip, Azrail ile buluşma vakti yaklaşınca demir karyolasından tutularak üstü açık üç tekerlek pikaplarla hastaneye getirilebiliyor. Yalnız benim burada gördüğüm bu insanların müthiş bir ölümü kabullenme şekilleri var. Vefat eden hastaları için doktorun ağzından ‘’Rahmetullah’’ kelimesini duyduklarını an ellerini açıp dua edip metanetle ölümü karşılıyorlar. Bir doktor olarak ben bile bu kadar ölüm ve sağ olma hali arasındaki ince çizgide gezinirken, yaşamın kaçınılmaz son bölümün yazıldığı son cümleyi kabul etmekte Sudanlılar kadar başarılı değilim. Sanırım ülkemizdeki dini inanış, kültür ve göreneklerin buradaki yaşam felsefesinden öğrenebileceği çok şeyler var. Çünkü her insan doğuyor, yaşıyor ve ölüyor. Burada da amaç sanki mutlu yaşayıp herkese tebessümde bulunmak ve hikaye sona erdiğinde de o kişiyi saygı ve güzelliklerle anmak.

Herkese şimdiden iyi tatiller
dilerim. Bir sonraki yazımda şehir yaşamından ve çarşı gezimdeki
izlenimlerimden bahsetmeye çalışacağım. Sağlıcakla ve mutlu kalın…
Abi selamlar bir sonraki postu sabırsızlıkla bekliyorum 😊
YanıtlaSilYeni postunuzu çoook merak ediyorum hocam.
YanıtlaSilAllahım yardımcınız olsun.
C.usta 😂
Heyecanla bekliyorum diğer izlenimlerini..Belgesel tadında
YanıtlaSilM.Akif Yağmur
Yine harika bir yazı olmuş, yine diyorum iyiki gitmişsin, dini inançların yeniden yeşerecek gibi dr. 🤣🤣 seviyorum seni
YanıtlaSilYoksulluk,çaresizlik ve kimsesizlikten kaynaklı bir tevekkül hali mi yaşıyorlar acaba?kabullenişin bu kadar sessiz sedasız olmasi bundan mi dir?
YanıtlaSilAllah yardımcınız olsun yolcum.insanlığa umut varlığınız iyiki varsınız.gunluklerin devamını bekliyoruz.
YanıtlaSilAllah a emanet olun.
Vezirköprü lu adaşın...
Eline sağlık, çok güzel bir yazı, devamını sabırsızlıkla bekliyoruz..
YanıtlaSil